‘GARA’ GÜNLER…

Büyük Türk Devleti, iki hafta önce pazar günü yıllardır teröristlerin elinde rehin tutulan 13 evladını şehit verdi. Kurtarma operasyonunun hemen başında verilen 3 şehit ile birlikte 16 canımız daha teröre kurban verilmiş oldu, yürekler ateşle kavruldu. Daha bir yıl önce yine 29 Şubatta 36 şehit vermiştik. Milletimiz, tekrar can evinden vurularak yandı.

Müjdeli haberleri kimselere bırakmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, acı haberleri valilere paslar oldu. Ne acıdır. Başarısızlıkta sorumlu olanlar ortalıktan çekiliverir oldu. Bu son katliamda, vatandaşın acılarını daha da arttıran asıl sebep, devleti temsil eden yöneten, operasyondan sorumlu olanların şehitlere ilgi ve alaka göstermemesinden ziyade parti kongreleri ile meşgul olup, şehitlerimiz daha toprağa verilmeden güle oynaya törenler yapması oldu. Kavrulan yürekler bir kez daha yandı. Cumhurbaşkanı, cenazesi defnedilen şehidin annesine partisinin Rize il kongresinde telefonla bağlanıp, şehit annesinin yükselen mertebesini kutladı.

Aslında neler oluyordu?

Bu kara günleri anlamak ve Gara operasyonunu çözümlemek için biraz eskiye gitmek gerekiyor. Sayın Erdoğan’ın, “valilere operasyon yapmayın talimatını verdim” dediği çözüm süreci içinde, ne yurt içinde ne yurt dışındaki güvenlik alanlarımızda hiçbir askeri operasyon yapılmadı. Saha tamamıyla teröristlere terk edilmiş oldu. Böylesi bir ortamda güvenlik görevlilerimizi, istihbarat ve devlet görevlilerini alıkoyan teröristler, o günlerden bu yana 6 yıl boyunca hiçbir kurtarma operasyonuna da maruz kalmadı. Oysa Türk Devleti sınırları dışında defalarca operasyonlar yapmış, zaman zaman askeri ve sivil alıkoyma eylemlerini başarıyla yönetip vatandaşlarını teröristlerin elinden çekip almıştır. Hatta yabancı rehinelerin kurtarılmasını bile yönetmiş, burunları kanamadan ülkelerine teslim edilmişlerdir. Öncelikle devleti yönetenlerin bu alıkonulan vatandaşlarımız için yaşanmış güvenlik zafiyetinden, daha sonrada yıllarca o insanların teröristlerin elinden kurtarılmamasından ötürü sorumlulukları yok mudur?..

Yaklaşık kırk yıldır terörist faaliyetlerle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri, hem terörizmle mücadelede hem de sınır ötesi operasyonlar ile kurtarma operasyonlarında neredeyse dünyanın en tecrübeli ordusu haline gelmiştir. Hal böyleyken Gara operasyonu hazırlanış, uygulama ve sonuç açısından değerlendirildiğinde, hem uzmanlarda hem de vatandaşlarda çok acemice ve yanlış yönetildiği kanaati hakim olmuştur. Vatandaşlar, bu operasyonun teknik analizinden önce en açık delilinin Milli Savunma Bakanının operasyon sonunda bilgi paylaşırken şehitlerimize güvenlik görevlisi bile diyemeyip sivil vatandaşlar ifadesi ile bu başarısızlığın önemini azaltmak gayreti içinde olduğunu yorumlamıştır. Yine şehit haberlerinin Malatya Valisi tarafından açıklanması, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere devlet erkanının bu büyük acıyı görmezden gelerek, duyarsızlık içinde savuşturmaya çalışmaları da kusuru örtbas etmeye yönelik olarak değerlendirilmiştir.

Operasyonun ardından yapılan değerlendirmelerde, Milli Savunma Bakanının, “biz indik, demir kapıyla karşılaştık” sözü, ABD’nin, “pkk nın yaptığını tespit edersek ağır kınama yapacağız” ifadesi, bölgeye binlerce tır ve uçak dolusu silah ve mühimmat yığan ABD’nin, tank gibi ağır silahları bile pkk’ya vermiş olduğunun biliniyor olmasına rağmen, operasyonda ABD’nin bölgedeki hakimiyet kurma çabalarını dikkate almamak demektir ki, bu operasyonun en büyük zafiyetidir. Bu veriler açıkça ortaya koymaktadır ki, bölgede Türk Silahlı Kuvvetlerinin uzun süredir operasyonel olmamasından da güç alan Amerika tam bir hakimiyet kurma içine girmiştir. Dolayısıyla bu istihbarat merkezli operasyon da pkk’dan rehine kurtarma harekatından ziyade ABD ile aramızda bir alan hakimiyeti mücadelesine dönmüştür.

Kanaat odur ki, bu kurtarma operasyonu, dünyanın en disiplinli, en düzenli, en tecrübeli ordusunun operasyonel kabiliyeti, üzerine oynanan onca oyunla zedelenmiş olduğunu göstermektedir. Başarısız bir yönetim ile de 16 vatan evladının daha şehit olmasına sebep olunmuştur. Elbette bunun bir izahının, bir sorumlusunun olması gerekmez mi?..

Muhalefetin başarısız operasyona sorumlu aramasına Sayın Bahçeli ise, “bir sorumlu aranıyorsa biz de varız” diye yaklaşıyorsa, buradaki sorumluluğu çözüm süreci dönemindeki yapılanlar kadar, 57. hükümet ortaklığı döneminde 15 günde 15 paket yasalarından, Avrupa Birliği uyum yasaları diye lanse edilen ikiz yasalardan başlayarak incelemek lazımdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerikan başkanına, “halk size oylarını verirken ‘Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın‘ diye veriyor” diye seslenmişti, muhakkak bu ifade sadece Obama için geçerli olmamalıdır.

Yüreğimiz kor ateş, şehitlerimizin ruhları şad, yüce Türk Milletim var olsun.

Akıl edin, sağlıcakla kalın.